Lacan’da, Dil ve Kişilik İlişkisi

Lacan, bireyin kişiliğinin dil ve çevresel sembollerle bireyin içinde gelişen ve bedene kaydedilmiş bir yazılım olduğunu ifade eder. İnsan eğitiminde ve duygulanımında, dilin güçlü etkisini kendimde ve çevremde yakından gözlemliyorum. Ve gözlemlerimle çok örtüştüğü için Lacan’nın dil ve kişilik ilişkilerine dair önermelerini kısaca derlemeye çalıştım. Eğitimci olarak bunu çok önemsiyorum. Zira çocukluktan itibaren bireye esenlik verecek, doğasını zorlamayacak ve onun kendiyle ilişkisini pozitif (gerçeklik) bir zeminde inşa edecek bir dil geliştirirsek, bu dil bireyde asırlardır devam eden bilinçsiz dil ve yargı kullanmanın yarattığı psikolojik zorlukların etkisini azaltabilir. Böylece, bireyin bütün yaşamına ve ilişkilerine pozitif bir katkı sunabiliriz. İşte Lacan’da Dil ve Kişilik ilişkilerine dair bulduğum önermeler:

Dil ve Bilinçdışı:
Bilinçdışının Dil Gibi Yapılandırılması: Lacan, “Bilinçdışı dil gibi yapılandırılmıştır” der (Écrits, 1966, s. 20). Bu ifade, bilinçdışı süreçlerin dilin yapısı ve kuralları aracılığıyla işlediğini belirtir. Bu nedenle, rüyalar, dil sürçmeleri ve espriler dilsel analiz yoluyla çözümlenebilir.

Üç Düzen: Gerçek, İmgesel ve Sembolik:

Sembolik Düzen: Lacan, sembolik düzenin dilin alanı olduğunu ve insan deneyimini yapılandırdığını belirtir (Seminer II, 1954-1955). Sembolik düzen, yasalar, normlar ve dil aracılığıyla bireyin kimliğini ve arzusunu şekillendirir.
İmgesel Düzen: “İmgesel, benlik ve öteki arasındaki aynalama ilişkisidir” (Écrits, 1966, s. 94). Bu düzen, çocuklukta “ayna evresi” olarak adlandırılan dönemde gelişir ve benlik algısının temellerini atar.
Gerçek Düzen: Lacan, gerçeğin dil ve sembollerle tamamen ifade edilemeyen bir alan olduğunu söyler (Seminer XI, 1964). Gerçek düzen, deneyimlerin ve arzuların temsil edilemeyen yönlerini içerir.

Arzu ve Eksiklik:
Dil ve Eksiklik Hissi: Lacan, “Arzu, Öteki’nin arzusudur” der (Seminer XI, 1964, s. 235), bu da dilin arzuları tam olarak ifade edemediğini ve sürekli bir eksiklik hissi yarattığını belirtir.

Kişilik ve Dilin İlişkisi:
Kimlik Oluşumu: Lacan, dilin insanın dünyadaki yerini ve kimliğini belirlediğini vurgular (Écrits, 1966, s. 114). Bireyin kişiliği ve kimliği, dil ve sembolik yapıların etkileşimiyle şekillenir.

Öteki ve Dil: Lacan, “Öteki, dilin ve arzunun alanıdır” der (Seminer III, 1955-1956, s. 148). “Öteki” kavramı, bireyin kendi benliğini ve arzularını dil aracılığıyla tanımlarken karşılaştığı dış dünya ve toplumsal yapıları temsil eder.

Sonuç:
Lacan’ın teorilerinde dil, insan psikolojisinin ve kişilik oluşumunun merkezinde yer alır. Dil, sadece bir iletişim aracı değil, aynı zamanda bilinçdışının yapısını ve bireyin sosyal dünyayla etkileşimini belirleyen temel bir unsurdur.

Önerme:

Birey ve toplumda mevcut kültürlerin negatif etkisini, ancak yeni bir dil yaklaşımı ile ortadan kaldırabilir ya da absorbe edebiliriz. Bunun için de şimdiye kadarki gözlemlerime dayanarak şunu söyleyebilirim. Bireye yargı, gereklilik ve emir kipleri yeribe, her konuda ne kadar bilgi veren cümlelerle hitap edersek, beden ve kişilik o bilgiyi o kadar kolay işleyip, bireyin kendilik algısına ve yaşamla ilişkilerine o kadar pozitif katkı yapabiliyor. Toplumsal kişilikten bireysel bilince bu şekilde geçmek mümkün görünüyor… Bunu da başka araştırmalar ve görüşlerle destekleyecek başka denemelerimde ele almak istiyorum.

Dr. Abdurrahman Subaş
Eğitim ve Yönetim Bilimci
Liderlik, Duygusal Zeka ve Enneagram Eğitmen ve Koçu