Enneagramda Duygulanım: Streste Ve Güvende Niçin Farklı Davranırız?

Haziranın sonuna doğru mahallemizdeki oto lastikçiye gittim ve aracın lastiklerini değiştireceğimi söyledim. Usta aracımdaki lastiklere baktı ve tanesini 350 TL’den değiştireceğini söyledi. Doğrusu şaşırmıştım çünkü internetteki aynı markanın fiyatlarına göre istediği ücret uygundu. Ben de şaşkınlık ve sevinç karışık olarak “tamam değiştir” dedim.

Usta lastikleri söktü ve takacağı lastikleri getirdi. Bir de ne göreyim. Getirdiği lastiklerin ebatları farklıydı. 185*65*14 olan araç lastiklerimin yerine 175*65*14 lastik takacaktı. Ustaya bunların ebadının farklı olduğunu söylediğimde, “farketmez abi, 1 santim genişlik farkı var, bunlar daha iyi yol tutar” dedi.

Enneagramda her tipin kendine özgü pozitif ve negatif olarak niteleyebileceğimiz potansiyelleri var. Tip içerisinde kaldığımız sürece bu potansiyelleri kullanırız. Ancak her zaman tipimizin tutumlarını göstermeyiz. Güven duygumuz arttığında güven noktasına, stresimiz arttığında ise stres noktasına gideriz.

Peki neden güven ve stres yaşarız?

Bunu bir süreç olarak değerlendirelim.

Bir tip, mekanik olarak potansiyelinde (repertuarında) olmayan tutumları sergileyemez. Enneagramı bir seminerden değil de içsel çalışmalardan tanıyanlar çok iyi bilirler ki kişilik tipimizin özdeşleştiği egemen duygular, temel kaygılar, kalp tutkuları, benlik takılmaları, benlik algıları ve savunma mekanizmaları vardır. Olağan insan bunların dışına çıkamaz. Kişi, tipinin bu kalıpları ile özdeşleştiği için başka tutum geliştirebileceğini aklından bile geçirmez. Sadece mevcut potansiyellerini (özdeşleştiği) kullanmayı tercih eder.

Herhangi bir süreçte, kişilik tipimizin (mizacın) üzerimizdeki ilk tesiri, algıyı yorumlamasında ortaya çıkar. Bir olayla karşılaştığımızda olayı olduğu gibi (objektif) algılayamayız. Mizacımız olayı kendi perspektifinden algılamayı tercih eder. Bu tercihi yaparken cevap verme potansiyellerini gözden geçirir ve olayı/algıyı mevcut potansiyelleriyle cevaplayabileceği şekilde yorumlar. Bunu o kadar gizlice yapar ki, mekanik insanın (ego) bunu fark etmesi, hissetmesi olanaksızdır.

Kişi mevcut mizaç tipinin potansiyellerinde olmayan bir cevap şekli üretemeyeceği için, kendini çaresiz-yetersiz hissedeceği bir yorum (algı) geliştirmez.

Olayı mizacının cevaplama potansiyeline uygun olarak yorumladıktan (algıladıktan) sonra sürecin ikinci aşamasına gelir: Olaya verilecek tepki.

Olaya verilecek tepki mevcut donanım içinden seçilir ve karşıya iletilir. Ancak bazen karşılaştığımız olaylara mevcut potansiyelimizle verecek cevabımız yoktur. Bu nedenle mizacımız olayı daha da çarpıtarak yorumlar. Şöyle ki:

Lastik ustası, müşteri olarak beni karşıladığında olağan şekilde ilk özdeşleştiği düşünce bana bir şey satmak istemesidir. Ben lastik ihtiyacımı bildirdikten sonra aracımın lastiklerine baktı ve hepsinde aynı ebat yazıyordu. Bana lastik satacaktı ancak elinde benim aracın ebatlarında lastik yoktu, bu nedenle bunu bana ifade etmeden, ebadı farklı bir lastiğin fiyatını söyleyerek şansını denedi. Ben de istediğim markadaki lastiğin fiyatının uygunluğuyla özdeşleştim ve ebatlarını sorma ihtiyacı hissetmedim. Elbette farklı ebatta lastik takabileceğini varsaymamıştım.

Ustanın elinde aracımdaki ebatla aynı olan lastik olsa şüphesiz onu önerirdi, muhtemelen piyasayla da aynı olacağı için ben de lastiği mahalledeki lastikçiden almış olmak için teklifi kabul ederdim. Ancak elinde aynı ebatta lastik olmadığını söylemeyerek bir satışın kaçmasını önlemek istiyordu. Bu nedenle satmakla özdeşleşmiş usta, mevcut stokta bulunan başka bir ürün kullanmak istiyordu.

Karşılaştığımız olaylarda mevcut repertuarımızda olmayan bir tutum geliştirmemiz gerekiyorsa olayı mevcut mizaç perspektifinden daha da farklı bir perspektifle yorumlarız. Bunu ya güven noktasındaki repertuarımızla ya da stres noktasındaki repertuarımızla cevaplamak üzere yorumlarız. Mekanik olarak bu durum bilinç arkasında farkındalığımız (bilincimiz) olmadan hesaplanır.

Ego (mizaç) karşılaştığı olaya güven repertuarından verebileceği bir cevap bulabilirse olayı “güvenli” diye yorumlar ve olayın sadece “güven veren yönlerini” görmeye başlar. Güven noktasına gitmiş bir insanın rahatlığı bir başka tesir ortaya çıkana kadar devam eder.

Ya da ego, karşılaştığı olaya stres repertuarından verebileceği bir cevap bulur, olayı “stresli” diye yorumlar ve olayın sadece “endişe/sıkıntı veren yönlerini” görmeye başlar. Stres noktasına gitmiş insanın gerginliği bir başka tesir ortaya çıkana kadar devam eder.

Lastik ustasının elinde aynı ebatta lastik olmadığı için benim aracıma daha dar bir lastik takmaya çalışmasını strese girmeye benzetebilirsiniz. Elinde o vardı ve onu verdi. Elinde daha geniş bir lastik olsa bu durumda da onu önerecekti ki bunu da güven noktasına benzetebilirsiniz. Ama her ikisi de aracım için en uygun lastik olmayacaktı. Ustanın “abi bir santim genişlik farkı var, daha iyi yol tutar” ifadesi, repertuarında olana göre olayı yorumlaması olarak değerlendirilebilir.

Enneagram kişilik tiplerinin stres ve güven mekanikleri bu şekilde hareket ediyor.

Bu yazıda tiplerin ayrı ayrı stres ve güven noktalarını ele almak, içeriği çoğaltacağı için sadece merkezlerin stres nedenlerini yazarak yetinelim.

Duygu merkezliler (2,3,4) için “arzulanan değeri (imajı) elde etme”deki yetersizlik duygusu onları strese sokar. Zihin merkezliler (5,6,7) için “güvenli olanın bilgisine ulaşma”daki yetersizlik düşüncesi onları strese sokar. Hareket (içgüdü) merkezliler (8,9,1) için “varlığını koruyacak kontrolü sağlama”daki yetersizlik hissi onları strese sokar.

Duygu merkezliler (2,3,4) değerini koruma duygusu hissetmediğinde ulaştıkları rahatlık onları güven noktasına götürür. Zihin merkezliler (5,6,7) güvenli olanın bilgisine ulaşmayı düşünmediklerinde yaşadıkları rahatlık onları güven noktasına götürür. Hareket (içgüdü) merkezliler (8,9,1) varlığını korumak için kontrole ihtiyaç hissetmediklerinde ulaştıkları rahatlık onları güven noktasına götürür.

Güven ve stres noktaları birbirinden çok uzak tutumlar barındırıyor. Her ikisinden de kendi mizaç noktamıza geldiğimizde büyük bir enerji kaybı yaşamış ve güne devam edecek coşkuyu kaybetmiş oluyoruz.

Bu mekaniğin dışına çıkmak için birkaç yöntem biliyoruz. Enneagram Transformasyon atölyelerinde bu disiplinleri edinmek için katılımcılarla çalışıyoruz.

Bunlardan birisi dikkatimizin ana (şimdi ve burada) odaklanması. Dikkatimizin ana odaklanması, bizi kişiliğimizin dürtüleriyle özdeşleşmeden kurtarıyor ve o ana özgü, repertuarımızda olmayan bir tutum geliştirmemizi sağlıyor. Bu kısım bilişsel ve duygusal olarak bilinçli farkındalıkla yürütülen bir süreci başlatıyor.

Bir diğer yöntem, kişilik tipimizin özdeşleştiği kalıp ve tutumları içsel olarak gözlemleyerek, benzer durumları yaşadığımızda kendimizi hatırlamamızı kolaylaştırmaktır. Bu kısım kişilik tipimizin, üzerimizdeki baskısını azaltmasına ve yaşamı daha üst bir bilinçle yorumlamamıza katkı yapıyor.

Daha kolay olan ama daha az işe yarayan bir diğer yöntem ise, davranış repertuarımızı geliştirmek. Karekter eğitimi olarak niteleyebileceğimiz bu yaklaşımda yeni tutumlar öğreniyoruz, kullanacağımız daha çok tutum kalıbı olduğu için daha zor strese giriyoruz. Ancak bu her zaman ihtiyaca cevap vermeyebiliyor.

Anlamlı ve coşkulu bir yaşam için, bilinçli farkındalık anlarınızın günlük yaşamınıza daha çok yayıldığı güzel günler yaşamanızı dilerim.

Sevgilerimle.

Dr. Abdurrahman Subaş

Eğitim ve Yönetim Bilimci

23.10.2018