Eğitimcinin Fütürist Hülyası

 

Sayın beyefendiler, sayın hanımefendiler,

Öğretmen ve okulun rolünü tartışmaktan bir hal olduk.

Bir gün bu ülkede yüksek sesle “nasıl insan” yetiştirmeliyiz tartışmasının yapıldığına ve iyi kötü bir karara varıldığına şahit olabilecek miyiz acaba?

“Nasıl insan” yetiştireceğine karar verememiş bir toplumda, okulun ve öğretmenin rolünün ne önemi var?

Ey eğitim biliminin duayeni hocalarım, büyüklerim…

Ne olur, hepimiz toplumca uçuruma yuvarlanmadan, bir yolunu bulun, bir platform oluşturun, bir şeyler yapın ve bu memleketin önüne şu iki konuda bir vizyon oluşturun:

“Nasıl insan” yetiştirmeliyiz?

İnsanı, nasıl yetiştirmeliyiz?  

Bu iki soruya cevap bulamamış tüm toplumlar, trambolinde zıplamakla yol almayı birbirine karıştırmaktadır. Harcanan enerji yüksek, hareket çok, alınan yol sıfır.

Bir sistemin parçaları aynı yöne doğru hareket etmedikçe, sistem hareket etse de ilerleme sağlayamaz, üretemez ve sonunda devrilir. Ortak vizyon yoksa, sistemin parçaları aynı yöne doğru hareket edemez, sistemi farklı yönlere çeken parçalar enerji kaybına neden olur. 

Cinnet derecesinde toplumsal olaylarla karşılaşıyoruz (çocuklara tecavüze kadar indi) ve tikel olarak bunlara tepki oluşturuyoruz.

Biz, “nasıl insan” yetiştirmeliyiz sorusunu erteledikçe cinnet büyüyecek ve sonra tikel olaylara karşı da duyarsızlaşmaya başlayacağız, sonra da maruz kaldıklarımıza tepki verecek insan kalmamış olacak…

Ve bir gün böyle bir tartışma yapılır ve cevaplar aranmaya başlanırsa öncelikli olarak21. yüzyıl nitelikleriyle dolu insan” tipi değil, “çocukluğu, özü bozulmamış insan tipi”nin nasıl yetiştirileceğine karar verilsin lütfen…

Patronlar kazanç istiyor, nitelikli eleman istiyor, nitelikleri yüksek olmayana iş yok telaşlarından dolayı “insaniliği ihmal edilmiş eleman” yetiştirme kâbusundan uyanmalıyız.

Ve “insani melekelerini kaybetmemiş, işgücü nitelikleri yüksek insan” ı nasıl yetiştirebiliriz sorunsalına yönelmeliyiz.

Aksi halde;

Zihinleri Sokrates’ı idama mahkum eden zavallılıkta, sistem dışına itilenler ancak Einstein parlaklığında olduğunda hayıflanacak kadar alçalmış, kim bilir daha kaç Hezarfen Çelebi’yi sürgüne gönderecek korkaklıkta canlıların yaşadığı bir gelecek bizi bekliyor olacak.

Bu satırları niye mi yazıyorum?

Çünkü kendime ve doğaya karşı sorumluluk hissediyorum. Ve yüksek kariyer güdülü medeniyetimizin bana biçtiği rol susmak iken bunu reddediyor ve hiç olmazsa yazıyorum…

Dr. Abdurrahman SUBAŞ  22 Şubat 2018