Geçen gün, 30 yıllık Enneagram öğretmeni ve 40 yıllık Gurdjieff (Dördüncü Yol) öğretisi takipçisi Russ Hudson’un facebooktaki bir paylaşımında içsel bir sorusu da vardı:
“Nasıl oluyor da kendime diğerlerinden daha çok yakınlık hissediyorum? ”
Bu soru üzerine başlattığım içsel yolculuğumda şu sonuçlarla karşılaştım:
Soruyu şu sorularla açarak kavramaya çalıştım:
Evrendeki herhangi bir şeyden ya da herhangi bir insandan beni daha kıymetli kılan bir niteliğim var mı?
Böyle bir niteliğim varsa, bu nitelik objektif bir değerlendirme mi, yoksa kendime öznel bir kıymet mi biçiyorum?
Objektif bir üstünlük niteliğine sahip değilsem, o halde neden kendime diğerlerinden daha fazla kıymet veriyor, neden kendime diğerlerinden daha çok yakınlık hissediyorum?
Toplam içindeki kıymetim, ötekilerinden fazla mı, az mı?
Kendine fazla kıymet vermek bencilliğe, diğerlerine fazla kıymet vermek hiçliğe, kendini ve diğerlerini eşit görmek dengeye götürür.
Bencillik, çevremizdeki potansiyelleri (kaynak, duygu, düşünce) olabildiğince ve sadece kendimize ayırma eğilimidir.
Bu eğilimde “herkes ve her şey için mevcut olan potansiyeller”den, ihtiyacımızdan fazlasını edinme/kullanma hırsı/tutkusu vardır.
Ve bu nokta idrak edilmeden bencillikten kurtulmak zor görünüyor.
Yine bu noktada fedakarlık senin ihtiyaçlarına tekabül edenlerden feragattır, ihtiyacından fazlasından feragat fedakarlık değil sorumluluktur.
Bu sorumluluk, birey olarak parçası olduğumuz evrensel bütünlüğün ahengini bozmama hissiyatına dayandırılmalıdır.
Ve sanırım, Habil ile Kabilden beri belki de Adem’in yasak meyveyi yemesinden beri içsel olarak verdiğimiz(!) bu kavgayı dışımıza da taşıyoruz.
Dr. Abdurrahman Subaş 5 Şubat 2018