Öncelikle eğitimin tüm paydaşlarını sevgi dolu, güvenli ve başarılı bir yıl geçirmeleri dileğiyle saygıyla selamlıyorum. 42 yaşına kadar hem öğrenci ve hem öğretmen olarak, 42 yaşından sonra ise bir araştırmacı ve öğrenci velisi olarak içinde bulunduğum eğitim camiası yarın yeni eğitim öğretim sezonuna başlayacak. Yeni sezona başlarken eğitimin hep paydaşı olmuş biri olarak iki kelam ile katkı yapmak istiyorum.
Birinci Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşından çıkıp sıfır imkanlarla devlet kurmuş Atatürk’ün “En büyük emelim, maarif vekili olarak yurdumun irfanını yükseltmektir” vizyonu, köy enstitüleri gibi alkışlanan ve özlenen bir ekolü yarattı. Köy enstitüleri modeli devrinin en iyi çözümüydü. Bunu hatırlatmamın nedeni, halihazırda ülkenin imkanlarına rağmen, eğitimde geldiğimiz noktadan ülkedeki herkesin şikayetçi olmasıdır. Arifler için kısa kısa devam edeceğim.
Devlet ve eğitimin tepe yöneticilerinin görevi günah çıkarmak değil, eğitim için ulaşılabilir, sürdürülebilir ilerici bir vizyon yaratmaktır. Okul zili ve öğretmenler odası tasarımlarıyla bunun olmayacağını her eğitimci bilir. Eğitim yönetiminin misyonu, doğal ortamı olmayan akvaryumda balık beslemek gibi dışsal koşulları özel dizayn edilmiş bir çevrede öğrenci yetiştirmek olamaz. Bilakis eğitimin misyonu, en zor koşullarda da kendini yönetebilen, kendini koşullara uyarlayabilen insan yetiştirmek olmalıdır. Okul, yaşamın minyatürü olabildiği ölçüde amacına ulaşabilir.
Eğitimin odağı rekabet değil işbirliğidir, imaj değil samimiyettir, hülya değil gerçekliktir, cüzdanı kabartacak nitelikler değil gönlü yüceltecek erdemler kazandırmaktır. Eğitim geçmiş ya da gelecek için değil, şimdi ve burada herkes için yapılandır. Eğitim duvarlar arasından sanal ağa bağlanarak değil, gözlerle başlayan temasın gönüller arasındaki ağa dönüşmesiyle ortaya çıkan, insana insani dokunuştur.
Eğitim insaf, izan ve irfan ile başlayıp şefkat, marifet ve iltifatla ince işçiliği yapılabilen bir fenomendir. Formal eğitimle sağlanamayan bu nitelikleri kazanmak için eğitimci yaşam boyu bilinçli çaba içinde olmalıdır.
Eğitim yöneticilerinin birinci görevi içtenlik, ikinci görevi söylem titizliği, üçüncü görevi doğru eylemdir. Eğitim yöneticisini en zor işi hazlarını ertelemek, unuttuğu işi kendini yönetmek ve en kolay işi örgütündeki işletme faaliyetlerini sürdürülebilir kılmaktır.
Öğretmenlerin birinci görevi kendi duygularını tanıyıp yönetebilmek, ikinci görevi öğrencinin duygularını tanıyıp yönetmesine katkı sağlamak, üçüncü görevi öğrenciye geleceği kucaklayacak bilişsel, duygusal ve eylemsel nitelikler kazanmak için -ebeveynle işbirliği içinde- içtenlik ve duygusal çaba göstermektir.
Ebeveynlerin birinci görevi evlatlarına güven ve sevgi iklimi yaratmak, ikinci görevi en etkili müfredatın ebeveyn olarak kendileri olduğu bilinciyle hareket etmek, üçüncü görevi ise okulla ve öğretmenle işbirliğidir.
Eğitimin sisteminin temel hedefi, kendini gerçekleştirmek bilinciyle her koşulu öğrenme fırsatına çevirecek zihni modele sahip öğrenci yetiştirmektir. Bu hedefe ulaşmak için eğitimin tüm paydaşları içtenlik ve eşgüdümlü hareket etmelidir.
Eğitim, insanın kendiyle ve dünyayla sıkı temas içerisinde olmasını sağlamalıdır. Kendinden ya da dünyadan kopuk insan yetiştiren sistemlerin başarılı olması imkansızdır. Dünya Ekonomik Formu’nun geçen yıl yayınladığı 2020’de aranacak en önemli 10 yetkinlik hatırlatması ile sözlerimi bitireyim:
1.Karmaşık problem çözme
2.Eleştirel düşünme
3.Yaratıcılık
4.İnsan yönetimi
5.İşbirliği
6.Duygusal zeka
7.Hüküm ve karar verme
8.Hizmet
9.Müzakere
10.Bilişsel esneklik
Sevgi ve saygı ikliminde bir nesil yetiştirmek dileği ile yeni eğitim sezonunda eğitimin tüm paydaşlarına başarı ve esenlikler dilerim.
Dr. Abdurrahman SUBAŞ
Eğitim ve Yönetim Bilimci
08. 09 . 2019